1. Giriş
Halı ve kilim denilince tüm dünyada doğal olarak geçmişte bir kısmı yaylak-kışlak biçimi hayat sürmüş Türkler akla gelmektedir.
Bahattin ÖGEL, XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud’un, keçe için kidhiz, halı ve kilim gibi yere serilen şeylerin umumi adının ise kiviz olduğunu belirtmektedir. Altay Türkleri halı için kebis, Moğolların batı kolu Kalmuklar ise kevis adını kullanıyorlardı. [1]
Günümüzde hâlen el dokumaları tarihi ve kültürü, sosyal bilimcilerce yeterli düzeyde araştırılmış değildir. Özellikle konu, araştırmacılar ya da halk bilimciler tarafından genelde desen özellikleri bakımından veya bir şehir-bölge esas alınarak değerlendirilmiştir. Karşılaştırma tekniği kullanılarak, kültür tarihi bakımından yeterince ele alınmamıştır.
Türk halı ve kilimciliğini doğrudan ilgilendiren yayınlarda genelde konu, sanat tarihi ve kültürel açıdan makro düzeyde ele alınmıştır.[2] Bu alanda yapılan çalışmalar genellikle yörede ya da müzede dokumaların teknik, desen, vb. yönlerden incelenmesi temeline dayalı alan çalışmalarıdır. Osmanlı dönemi halı, kilim ve kumaşları bu bakış açısıyla genellikle eser üzerinde yapılan incelemelere dayalı çalışmalardan ibarettir. Çoğunlukla güzel sanatlar kapsamında değerlendirilen ve bu sahadaki bilim-sanat insanlarınca ele alınan dokumaların, alan çalışması ile sınırlı olması da bir bakıma doğaldır. Daha çok tarihçi ve sanat tarihçilerin ilgi alanına giren Osmanlı Arşivi’ndeki dokuma kayıtlarıyla yapılan çalışma neredeyse yok denecek kadar azdır. Oysa bir sanat ya da bilim dalıyla alakalı konular incelenirken mutlaka tarihi seyirdeki gelişimi arşiv belgeleri de dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
2. Osmanlı Arşiv’inde El Dokumaları
Yazının bulunmasıyla kendileri ile ilgili her türlü faaliyeti yazılı olarak korumak ve gerektiğinde belgeleyerek ispatlamak ve bunları muhafaza etmek ihtiyacı duyan insanoğlu tarihi seyirde arşivlemeyi geliştirerek sürdürmüştür. Sözlük anlamı olarak; devlet kurumlarının, kuruluş veya şahısların ürettikleri hizmetlerle ilgili her türlü belgeyi, bir sistem dâhilinde muhafaza etmelerine arşivleme, belgelerin saklandıkları yere ise arşiv denir. Tarihin hafıza kayıtları olan arşiv malzemeleri iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Birincisi devlet tarafından kayıt altına alınan belgeler, diğeri ise şahıslarca tutulandır. Ancak bu belgeler, aslında arşiv değildir. Daha sonra konunun uzmanları tarafından yapılan tasnif sonucu ayrılan belgeler arşivlik malzeme niteliği kazanır. Genelde bir belgenin arşiv malzemesi sayılması için üzerinden 30 yıllık sürenin geçmesi, genel kural olarak kabul görmektedir.[3]
Türklerde, arşivlemenin tarihi Orta Asya’ya kadar uzanır. Ortaçağın en medeni milletlerinden olan Uygur Türklerinin şehirlerinde resmi yazışmaların saklandığı arşivlerin bulunduğu yazılı belgelerden anlaşılmaktadır. Türk-İslâm geleneğinde de yazılı kâğıda saygı gösterilmesi sebebiyle devlet işlemlerine ait yazışmaların tamamı müsveddeler de dâhil olmak üzere titizlikle muhafaza edilmiştir. Anadolu Selçukluları ile Osmanlı’da diğer Türk devletlerinden gelenek olarak gelen, daha ilk devirlerden itibaren arşiv fikrinin mevcut olduğu ve arşivlere önem verildiği günümüze intikal eden milyonlarca belgeden anlaşılmaktadır.[4]
Ortadoğu ve Balkanlarda asırlarca hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nda, devletin ilk devirlerinden başlayarak, resmi evraklar, ehemmiyet derecesine bakılmaksızın kese, torba ve sandıklarda belli usul ve düzenlere göre büyük bir titizlikle saklanmıştır. İstanbul’un fethine kadar Bursa ve Edirne’de arşivler teşekkül etmiştir.[5] Osmanlı Arşivi denilince, İstanbul’da kurulan, şu anda öncelikle İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Devlet Arşivi, Topkapı Saray Arşivi, Ankara’da Vakıflar Genel Müdürlüğü, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime gibi arşivler akla gelir. Oysa bunlar, Osmanlı döneminden kalma arşivlerin sadece birkaçıdır. Bunların dışında taşrada kurulmuş çok sayıda vilâyet, kaza, nahiye arşivi de vardır.[6]
Osmanlı Devleti’nde dokumalarla alakalı belgelerde genellikle, kaliçe olarak anılan küçük ebatlı halı, halı, kilim, deve kilimi, sayis kilimi, un çuvalı, harar, torba, yelken bezi, çuval, alaca, kirpa, garar, puşide gibi isimlerle anılan ürünlerden zikredilmektedir.
Es’ar defterinin 1640 tarihli kayıtlarına göre örneğin; Mâlik Paşa tarzı boyu iki zirâ’ altı rub’ bir girih eni iki zirâ’ seccâdenin 950 akça, Uşak’ın kırmızı üzerine boyu on üç zirâ, eni beş zirâ, yedi rub, bir girih kaliçesinin 8400 akça, boyu on zirâ, eni bir zirâ, altı rub, olan mâi ve kırmızı Karaferya işi yan velensesinin 800 akça, boyu üç buçuk zirâ, eni iki buçuk zirâ, altı vukiyye olan Yanbolu’nun mâi tiftik kebesi 550 akça, boyu yedi zirâ, eni altı zirâ, üç rub, olan Germiyan Kula’sı işi mâi deve kilimi 1030 akça olduğu anlaşılmaktadır.[7]
Kanunnameler, narh defterleri ve bunlara ait hükümlerin 1502’den itibaren her memleket kumaşının cinslerini, dokularını gösterdiğini biliyoruz.[8] Dokuma ürünlerinin çeşitliliği Osmanlı toplumunda amaç ve inanç bütünlüğünden ziyade, geleneksel ölçülere dayalı evrensel dengeyi sağlamaktaydı. Çarşı, pazar ve han gibi yerlerdeki dokuma üretim, ticaret ve zanaat işleri, Fütüvetnameler, Narh ve Ehli Hiref defterlerindeki kayıtlara göre yapılırdı. Örneğin, bir dokumacı çırağı 1001 gün çalıştıktan sonra kalfa olabilirdi. Ustalığı ise Ahi Ocağı tarafından verilirdi.[9]
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda o dönemlerde yapılan el dokumacılığı ile alakalı da çok sayıda belge vardır. Ordunun temel ihtiyaçlarından olan; yelken bezi, askerin un çuvalı, kilim gibi malzemeler, cami, Medine, Mekke gibi şehirlerdeki kutsal mekânların yaygıları, dokuma fabrikaları, dokumayla alakalı vergi düzenlemeleri gibi daha dokumayla alakalı pek çok konuda belge vardır (Foto 1).
3. Dokuma Ustalarının Başarılarının Taltif Edildiğine Dair Arşiv Belgeleri
Osmanlı Devleti gerek ordu için, gerekse tekstil mamulü olarak önemli olan geleneksel dokuma kültüründe başarı gösterenleri de taltif etmiştir. Devlet için dokuma yapan fabrikalarda kimi zaman yararlılık gösteren çalışanlara ya da sektörün ilerlemesi için katkı sağlayanlara ve teşvik etmek amacıyla zaman zaman nişanlar vermiştir. Tüm bunlar ise Osmanlı Arşivlerinde matbuata dökülerek belgelenmiştir.
Aslında madalya, nişan Avrupa kültürüne ait bir gelenektir. Bundan dolayı da Osmanlı Devleti’nde oldukça geç kullanılmaya başlanmıştır. Askerî, mülkî ve idarî personele, halktan kişilere ve üst düzey yabancılara, devlet adına göstermiş oldukları yararlılık ve başarıdan dolayı onurlandırmak amacıyla, padişah emriyle çıkarılmışlardır. Madalya, nişan gibi taltif araçları Batıya özgü olmakla beraber, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde I. Mahmud zamanında (1730) çıkarılan Ferahi ile başlar. Padişah emri ile kimlere, ne hallerde verileceği nizamnamelerle belirlenmiştir. Daha sonra Sikke-i Cedid ve Vak’a-i Mısrıyye madalyaları gelir. Madalya sayısı Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz döneminde artış gösterir. Madalya ya da nişan, bir savaşın kahramanlarına, resmi ziyaretlerin, görüşmelerin anısını, başarılı idarîmülkî kesime ve önemli tarihi olayları ölümsüzleştirmek için ilgili kişilere verilmek için belli sayıda yaptırılırdı. Yanında da ve kime verildiğini açıklayan beratı olurdu (Foto 2).
O dönemde, Avrupa’da haç şeklinde olan nişanlar, Osmanlı’da ilk başta oval veya çelenkli askı şeklinde olup, Abdülmecid döneminde çıkarılan Nişan-ı İmtiyaz’la birlikte yıldız formunu almıştır. Mecidi nişanı da Sultan Abdülmecid Han tarafından 1851’de çıkarılmıştır. Mecidiye nişanının beş rütbesi vardı. Birinci rütbesinden 50, ikinci rütbesinden 150, üçüncü rütbesinden 800, dördüncü rütbesinden 3000 ve beşinci rütbesinden 6000 adet basılmıştır. Yalnız birinci rütbenin murassaı (değerli taşlarla süslemesi) bulunmaktadır. Mecidiye nişanının ortasında çemberle çevrili kabarık kısımda bir tuğra yer alır. Kordon ucuna asılan birinciyle, boyuna asılan ikinci ve üçüncü rütbeli nişanlar, hemen hemen aynı büyüklüktedir. Dördüncü rütbe daha küçük, beşinci rütbeyse en küçük olanıdır. Beşinci rütbe gümüş olup, diğerleri altındandır. Birinci ve ikinci rütbelerin sahiplerine nişanları, padişahın huzurunda takılırdı (Foto 3-4).
Nişan, kişiye özel ve hayatta olduğu sürece kullanılmak üzere; ne için verildiğini açıklayan beratıyla padişah tarafından törenle takılırdı. Her nişan için ayrı çıkarılan nizamnamelerde, nişanın kaç dereceli olduğu kimlere verileceği, nasıl kullanılacağı maddeler halinde yazılı olurdu. Yüksek dereceleri elmaslı olan nişanlar ise şemseleri ile birlikte kullanılırdı. Sadece Şefkat nişanı ve Hanedan-ı Âli Osman nişanı ölüm halinde geri alınmaz ve kullanılmamak kaydıyla varislere hatıra diye saklanmak üzere bırakılırdı. Yabancı devlet büyükleri için yapılan nişanlar ise nizamnamede belirtilen sayıların dışında tutulurdu.
Osmanlı Arşivi’nde dokumalarla ilgili belgelerin tamamı Arap harfleriyle yazılmış ve Osmanlı Türkçesidir. Bu araştırmada ise dokuma ustalarının taltif edilmeleri ile alakalı belgeler ele alınırken sadece İradeler, Dâhiliye ve Yıldız Defterleri dikkate alınmıştır. Çalışmanın bildiri ile sınırlı olmasından dolayı arşiv belgelerinin bir kısmının sadece özetleri verilmiştir.
3.1. İradelerde Yer Alan Belgeler
İradeler, Hatt-ı Hümayunların devamı niteliğindedir. İrade, padişah emrini ifade etmektedir. Sadaret evrakının önemli bir kısmını iradeler oluşturur.
3.1.1. İradeler Tasnifi, Dahiliye Evrakı, 132 Dosya, 6805 Gömlek Numaralı, 1847 Tarihli Belge
Kaliçe dokuma ve imali hizmetinde müstahdem (ücretle çalışan) iki nefere nişan verilmesi (Foto 5-6)…
3.1.2. İradeler Tasnifi, Meclis-i Mahsus Evrakı, 79 Dosya, 2282 Gömlek Numaralı, 1847 Tarihli Belge
Uşak ve Gördes kazalarında nesc (dokunan) ve imal olunmakta olan kaliçe ve kilimlerin bir sene müddetle gümrük iltiması ve imalinde müstahdem olan iki nefer kimseler ile Kapıcıbaşı Ali Ağa’ya nişan itası (bahşetmek) ve imal eyledikleri kaliçelerden ahz (tutulan, kabul) olunan gümrüğün hafifletilmesi…
3.1.3. İradeler Tasnifi, Taltifat Evrakı, 11 Dosya, 1310 C-081 Gömlek Numaralı, 1892 Tarihli Belge
Hereke Fabrikası’nda kaliçeler imal eden Mehmed Çavuş’a, dördüncü rütbeden Mecidi (şeref) ve zevcesine üçüncü rütbeden Şefkat Nişanı itası (Foto 7)…
3.1.4. İradeler Tasnifi, Taltifat Evrakı, 18 Dosya, 1310 N-182 Gömlek Numaralı, 1892 Tarihli Belge
Arakiye kaliçe ustası Hasan Ağa, Faik ve işlemeci Dikran Efendilere ve Hüdavendigar Defterdarı Halid Bey’e Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar) Madalyası ihsanı (lütufu) (Foto 8)…
3.1.5. İradeler Tasnifi, Taltifat Evrakı, 58 Dosya, 1312 M-150 Gömlek Numaralı, 1894 Tarihli Belge
Hereke Fabrika-i Hümayunu Kaliçe Mualimlerinden Melek, Sabiha, Arab Fatma, Fahriye ve Emir Ayşe Hanımlara Sanayi Madalyası ihsanıyla itası (Foto 9)…
3.1.6. İradeler Tasnifi, Taltifat Evrakı, 175 Dosya, 1317/M–043 Gömlek Numaralı, 1900 Tarihli Belge
Konya İnas Mektebi Halı Muallimesi Teonosya Hanım’la talibattan Kadriye, Emine, Akdas, İsmet, Leyla, Fatma, Şefika ve İsmet Hanımlara Sanayi Madalyası ihsanı (Foto 10)
3.1.7. İradeler Tasnifi, Taltifat Evrakı, 365 Dosya, 1323 Ra-159 Gömlek Numaralı, 1905 Tarihli Belge
Hereke Fabrika-i Hümayunu kaliçehanesinde müstahdem (ücretle çalışan) muallimlere Sanayi Madalyası itası (Foto 11-12)
3.2. Dahiliye Evrakında Yer Alan Belgeler
Dahiliye Emniyet-i Umumiye, Muhaberat-ı Umumiye, Matbuât, Heyet-i Teftişiye gibi kalemlerce işlerini yürüten Dahiliye Nezareti’nin bu birimlere ait evrak gruplarını ve nezaretin yazışmalarının hülâsa kayıt defterlerini ihtiva eder.
3.2.1. Dahiliye, Kalem-i Mahsus Müdüriyeti Belgeleri, 41 Dosya, 37 Gömlek, 1334 Tarihli Belge
Sanayi-i Nefise açısından değerli halılar imal eden Darülaceze talebelerinin Sanayi Madalyası ve taltif edilmesi (Foto 13-14-15-16)
3.2.2. Dahiliye, Mektubi Evrakı, 1834 Dosya, 20 Gömlek Numaralı, 1890 Tarihli Belge
Osmanlı tebaasından ve İzmir muteber tüccarlarından olup üçüncü Ordu-yu Hümayunu’nun kilim ve kösele müteahhidi Papaz oğlu Corci Efendi’nin hizmetlerinden dolayı Mecidi Nişanla taltifi (Foto 17)
3.2.3. Dahiliye, Mektubi Evrakı, 2188 Dosya, 80 Gömlek Numaralı, 1898 Tarihli Belge
Halıcılık sanatında başarılı hizmetlerde bulunan kimselerin Sanayi Madalyası’yla taltifleri (Foto 18)...
3.2.4. Dahiliye, Mektubi Evrakı, 890 Dosya, 3 Gömlek Numaralı, 1904 Tarihli Belge
Darülaceze halı tezgâhlarında kullanılmak üzere, Uşak’a sipariş edilen ipleri ücretsiz getiren Küpelerzade Mehmed Sadık Efendi’nin taltifi (Foto 19-20- 21)
3.3. Yıldız Evrakında Yer Alan Belgeler
Saray’da II. Abdülhamid Han döneminde oluşan defter ve kayıtları olan Sadaret Resmi Maruzat, Perakende Evrakı, Mütenevvi Maruzat Evrakı, Hususi Maruzat vd. gibi kısımlardan oluşmaktadır.
3.3.1. Yıldız Mütenevvî Maruzat Evrakı, 91 Dosya, 64 Gömlek Numaralı, 1893 Tarihli Belge
Edirne Hastahanesi için velense hediye eden Kontes Konarsika ile oğlu Papa’nın mabeyincisinin nişanlarla taltifleri (Foto 22-23)
4. Sonuç
Osmanlılarda, Selçuklular ve öncesinden gelen bir anlayışla belge arşivleme önemli bir mesele olarak kabul görmüştür. Dokumacılığın geliştirilmesi, standartların ve kalitenin yükseltilmesi için de devlet tarafından birtakım tedbirlerin alındığını yine belgelerden öğrenmekteyiz. Kimi arşiv belgelerinde, dokumaların desenlerine dahi müdahale edildiği anlaşılmaktadır ki, üretimde mümkün olduğunca kalite ve estetiğin yakalanması için çaba sarf edildiği anlaşılmaktadır. Sipariş usulü ile yaptırılan dokumaların örnek numunelere göre yaptırıldığı ve bunun belirli bir kalitede üretim sağlamaya yönelik kimi tedbirler olduğu tahmin edilmektedir.
Dolayısıyla dokumacılık sanatında yararlı hizmet görenler de zaman zaman nişanlarla, madalyalarla taltif edilmişlerdir.
Konunun bildiri ile sınırlı olması nedeniyle ele alınan on iki belgede toplam altı kişiye nişan, iki kişiye dördüncü rütbeden Mecidi nişanı, bir kişiye üçüncü rütbeden Mecidi nişanı, bir kişinin ne ile olduğu açıkça yazılmamakla beraber taltifi, on sekiz kişiye Sanayi Nefise madalyası ve yine sayıları belli olmamakla beraber muallimler, Darülaceze talebeleri ve bazı kimseler, Sanayi Nefise madalyası ile ödüllendirildikleri anlaşılmaktadır.
Osmanlı döneminde dokumacılığın fonksiyonel kullanım alanları itibariyle ne denli önemli bir yeri olduğu ve gerek imali, desenleri, boyasıyla devletin ne denli hassas davrandığı, tedbirler aldığı, hatta savaşta kahramanlık gösterenlere verilen nişan ve madalyalarla dokumayla alakalı kimselerin taltif edilecek kadar ispat buluyor.
Kaynaklar
Aytaç, Ahmet (05-10 Ekim 2009), “Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki İstanbul El Dokumacılığına Dair Bazı Belgeler”, A. K. M. VII. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi Bildirileri, Ankara.
Küçükdağ, Yusuf (2004), Konya Şehri’nin Fizikî ve SosyoEkonomik Yapısı, Makaleler I., Konya, s. 451.
Gönül, Macide (1967), “Eski Dokumacılık ve Yurdumuzdaki Gelişimi”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul, C:11, S:217.
Ögel, Bahaeddin (1978), Türk Kültür Tarihine Giriş–III, Ankara, s. 143-151.
Öztürk, İsmail (4-7 Kasım 1997), “Türkiye’de Halı ve Kilimciliğin Kaymakları, Kaynakçası ve Terminolojisine İlişkin Sorunlar”, Uluslararası IV. Türk Kültürü Kongresi Bildirileri, Ankara.
Uğurlu, Aydın (1988), “Osmanlı Dönemi Dokuma Ürünlerinde Çeşit Zenginliği”, İlgi Dergisi, İstanbul, Sayı:52.
Yücel, Yaşar (1983), 1640 Tarihli Es’ar Defteri, İstanbul, s. 74-78.
http://www.egm.gov.tr/arsiv/arsivcilikhakkinda.htm, 12.09.2008.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ar%C5%9Fiv, 01.107.2008.