1. Giriş
Bildirinin konusu, Antalya-Döşemealtında yer alan 20 köyde son 100 yıldan bu yana dokunmuş ve halkın elinde bulunan Kirkitli Dokumalar üzerine 1987 yılında yapılan alan araştırmasından elde edilen sonuçları kapsamaktadır. Daha eski olan dokumalar müzeler, koleksiyonerler ve antikacıların elindedir.
Döşemealtı, Antalya şehir merkezinden 30-35 km kuzeyde, ortalama 300 m yükseklikte, kuzeyi Toros dağlarının uzantılarıyla çevrili, köy ve mahallelerle birlikte 30 kadar yerleşim birimi bulunan bölgenin adıdır. (Foto 1.) Döşemealtı köylülerinin birçoğu 1987 yılında bile yazları yaylaya ve sonbaharda köylerine dönerek bir çeşit göçebe hayatı sürdürmekteydi. Bu yaşantının göze çarpan unsurlarından en belirgin olanları, deve, davar, koyun, karaçadır ve alacıktır. Araştırmada kirkitli dokumaların kullanım alanları, boyutları, teknikleri, malzemeleri, dokundukları tezgah tipleri, desen ve renkleri, boyaları ele alındı. Araştırma sırasında (Mayıs - Haziran 1987) bunlardan hangilerinin yaşatıldığı, yaşatılmadığı ve nedenleri sorgulandı. Araştırma sonunda bölgede çok çeşitli desen ve boyutlarda dokumalar olduğu görüldü. Bunun nedeni araştırıldığında ise burada çeşitli aşiretlerin yerleşmiş olduğu anlaşıldı. Şimdi 2010 yılındayız. Araştırmamızın üzerinden tam 23 yıl geçti. Kirkitli dokumaların bu bölgede son durumuna bakıldığında dokumaların bir çoğunun elden çıkarılmış olduğunu ve buradaki köylerde tarım yapılması nedeniyle artık dokumaların yapılmadığını ve bunun yerine naylon hasır veya makine dokuma kilim ve halılarının kullanıldığını görmekteyiz. Araştırmanın yapıldığı 1987 yılında bile çok az yıpranmış kilim, çuval ve benzeri dokumaların kapı önüne paspas olarak atılmış oldukları görüldü. Nedeni sorulduğunda ise; Döşemealtı’nda genç kuşaklar kendilerini yörük olarak tanıtmak istemediklerini, yörük olarak tanınırlarsa şehirde iş bulmakta zorluk çekeceklerini öne sürdüler. Yerleşik yaşama uyum gösterme ve hızla geleneksel izleri silme gayreti içindeydiler. Bu nedenle de eski dokumaların modasının geçtiğini belirterek büyüklerine bunları ortadan kaldırmalarını telkin etmekte olduklarını öğrendik. Kullanılacak durumda olan alaçuvallara bazen giysiler konmuş olsa da görünür yerde tutulmuyorlardı.
1987 yılında Döşemealtı’nda eskiden kilim dokuma geleneği olan bu bölgede genç kuşak kilim dokumayı bilmiyor ve öğrenmeyi de gereksiz buluyordu. Bunun yanında birçok köyde hem çeyiz için hem de satmak üzere halı dokuyanlar vardı. (Foto 3.) Çünkü yerleşik yaşamda halıya daha çok gereksinim vardı. Bundan başka halı dokuyarak gelir de elde ediyorlardı.
2. Döşemealtı’nda Yörük Yerleşimi
Döşemealtı çok geniş bir alan olmamasına karşın, burada farklı isimde ve farklı zamanlarda birbirlerine yakın mesafelerde yerleşmiş olan Yörükler vardır. Buradaki kilim, çuval, halı vb. dokumalardaki desen çeşitliliği bunun göstergesidir. Döşemealtı’nda yerleşik yaşama geçme olgusu 200-250 yıl öncesinde başlayıp, son 50-60 sene öncesine kadar sürmüştür. (Foto 2.) 1987 yılında hala sürüleriyle göçen ve karaçadırda yaşayan yörüklere rastlanmıştır. (Foto 4.)
Ama onlar da mümkün olan en kısa zamanda yerleşik yaşama geçmeyi düşünmekteydiler. Çünkü otlak bulmak bir sorundu, diğer yanda çocukların okulları geri kalıyordu. Ayrıca çocuklar televizyon seyretmek istiyorlardı. 20 köy içinde yapılan görüşmelerde çıkan sonuca göre, genellikle birbirine yakın olan köylerde yerleşenler aynı aşirete aittir. Bazen bir köyde birden fazla aşiretin yerleştiği görülür. Bir köydeki aşiretlerin hepsi aynı anda yerleşmemiş, önceden yerleşim olan olan köylere sonradan gelip yerleşmişlerdir. 1943 tarihinden itibaren devletin toprak dağıtma ve yerleşmeye teşvik çalışmalarından sonra, göçebe halinde çadırlarda yaşayan aşiret ve obalar önceden yerleşmiş köylerin yakınlarından toprak alıp yerleşmişler veya devletin gösterdiği topraklarda yeni köyler oluşturmuşlardır. Yeniköy’ün ismi oradan gelir. Yeniköy karışık aşiretlerin yerleşmesinden meydana gelmiştir. Ayrıca bu köyde Kıbrıs’tan ve Selanikten gelen göçmenler de çoğunluktadır. Bu göçmenler başka köylere de yerleşmişlerdir. Ayrıca tamamı göçmen olarak yerleşmiş köyler de vardır. Köylülere sorulduğunda, birçok köy aşiretini biliyor. Buradaki aşiretler yerleşim sırasına göre aşağıda belirtilmiştir
2. 1. Karakoyunlu Aşireti: En eski yerleşen aşiretlerden biri Karakoyunlu’dur. Geçmişleri 220-270 seneye dayanan köyler Karakoyunlu aşiretindendir. Buraya Serik’in Kocayatak bölgesinden gelmişlerdir. Ama Serik’e nereden geldiklerini bilmiyorlar. Bazı Köylerde Karakoyunlular’ın Konya tarafından geldiklerini belirtildi. Yaylamak için Beyşehir Anamas yaylasına, Burdur-Kapaklı, Bereket’e, Korkuteli- Söbüce ve Bağarası’na giderlermiş. Araştırma yapılan köylerden Karakoyunlu aşiretinden olanlar; Kovanlık, Aşağıoba, Karaveliler, Ekşili, Camili ve bu köylere bağlı mezralardır. Bu köylerden en eskilerden biri de Camili Köy’dür. İlk defa bu bölgeye cami bu köye yapılmış ve Cuma günleri namaz kılmak için bu köyde gelinirmiş. Bu camiyi rumi 1287 yılında Hacı Yunus isimli bir kişi yaptırmış.
2. 2. Yeniosmanlı Aşireti: Yeniosmanlı aşireti Karakoyunlular’dan sonra Adana tarafından gelip yerleşmiştir. Bu bölgede 220 seneden bu yana adları kayıtlarda geçmektedir.[1] Orta Asya’dan Anadolu’ya ilk girişte Erzurum ovasına yerleşmiştir. Bir süre sonra Akdeniz sahillerine ve zamanla Antalya’ya doğru yayılmıştır. Yeniosmanlılar Şam’ın Selinti kazasından gelmişler, sonradan geldikleri için de bu bölgede onlara Yeniosmanlılar denilmiştir. Yeniosmanlılar, Karakoyunlular’la ortak yaylalara çıktıkları gibi kendilerinin daha çok çıktıkları yaylalar vardır. BurdurBucak, Kestel Dağı, Tefenni, Ovacık, Sülekler ve Varsaklar yaylaları daha çok Yeniosmanlılar tarafından kullanılıyormuş. Yeniosmanlı aşireti çoğunluk olarak Başköy ve Karamanlı köylerine yerleşmiştir[2] . Musa Seyirci’ye göre bazı yaylalar Yörük aşiretlerinin üzerine tapuludur. “Örneğin Korkutelinin üzerindeki Söbüce Yaylası, Yeniosmanlı Yörüklerinin üzerine tapuludur”(Seirci 1996: 49-.51).
2. 3. Karatekeliler: 100 yıl önceleri, kışlamak için Antalya’ya geliyor, yaylalamak için de Konya ya da Adana’ya gidiyorlarmış. Daha sonraları kışlamak için Silifke’ye ve yeniden dönüp Antalya’ya yerleşmişler[3] . Bu dolaşma olayı 1000 yıl içinde gerçekleşmiş. Daha öncesini bilen yok. 60-70[4] yıl önceleri Korkuteli çevresinde yaşarlarken, o yıllardan sonra onlar da Döşemealtı’na yerleşmişlerdir. Karatekeliler bir köy hariç, diğer köylere obalar[5] halinde yerleşmişlerdir. Kendilerinden önce yerleşmiş köylerin etrafında toprak satın alarak veya devlet tarafından tahsis edilen topraklara yerleşmek suretiyle göçebe yaşamlarına son vermiş olan aşiretlerdendir.
2. 4. Meyilli Aşireti: Yaklaşık 150 sene önce doğudan asi bir Beylik olarak gelip, Burdur-Bucak’a yerleşiyorlar. O zamanlarda Antalya’da Tekelioğlu İbrahim Bey’in askerleri bu yabancı aşiretin vicdansız ve acımasız olduklarını görüyorlar. Fakat sonradan müslümanlığa riayet ettiklerini de görüyor ve iyiliğe meyilli diyorlar ve o zamandan sonra bunlara “Meyilli” adını veriyorlar. Burdur’a bağlı Karaaliler köyünün diğer adı Meyilli dir. Meyilli aşiretinden bir grup Ahırtaşı’na gelip yerleşmiş. 150 sene önceki kayıtlarda Konya vilayet, Antalya kaza, Meyilli ise nahiye olarak geçiyormuş. Ahırtaşlılar’a göre buraya yerleşme 200 yıl önce olmuştur.
2. 5. Honamlı Aşireti: Honamlılar’ın bu bölgeye eskiden hayvan otlatmak için Aydın –Söke’den geldikleri belirtilmiştir[6] . Bir bölüğü Ankara- Polatlı’nın; Yağcıoğlu, Yüzükbaşı, Alibey yaylası, Çeltik, Sevinç köylerinde yerleşmişlerdir. Bir başka köyde de Honamlılar’ın Karakoyunlular gibi Konya’dan geldikleri söylenmiştir[7] . Honamlılar bu bölgedeki köylerin içinde mahalleler olarak yerleşmiş durumdadır. Bir kısmı Antalya merkeze yerleşmiştir. Belirtildiğine göre farda kilimi ilikli kilim (Balpınar 1982: 42) en iyi dokuyanlar Honamlılardır.
2. 6. Diğer Yörük Grupları: Döçemealtı’ndaki köylerden bir kaçına yerleşmiş olarak; Aydınlı, Kızıl ışıklar, Sarıkeçili, Saçıkaralı, Hayta Yörüklerinin de adı geçmektedir. Döşemealtı’ndaki yerleşik Yörükler son 100-120 yıl içinde yayla olarak Burdur, Korkuteli, Konya ve Anamas yaylalarına, kışlak olarak da Silifke ve Antalya çevrelerine göçmekte iken Döşemealtı’na yerleşmişlerdir. Aslında Döşemealtı güzle olarak kullanılan yerdir[8] .
Yörük yaşamı, o dönemi yaşayanların özleminde, gönlünde ve dilindedir. Yaşlı kadınların dilinde göç, çadır, deve ile ilgili maniler vardır. Bu manilerden ve deyimlerden birkaçı aşağıda yer almaktadır.
1. Güzel oğlan göç göçürür/ Güzellere baka baka/ Çirkin oğlan çift sürer/ Çamurlara bata çıka,
2. Karaçadır is tutmaz/ Mavzer tüfek pas tutmaz/ Anam el kızları yas tutmaz/ Tutarsa Kocanam tutar.
3. Devem yüksek atamadım urganı/ Üşüdükçe çek başına yorganı/ Gurbetten gelenler/ Keserler alagözlü kurbanı[9] .
4. Cefa istersen ek biç/ Sefa istersen kon- göç
5. Ekme bağ bağlanırsın/Ekme ekin eğlenirsin
6. Çek deveyi, güt koyunu/ Bir gün olur, beylenirsin[10] .
3. Kirkitli Dokumalar
Yukarıda da belirtildiği gibi Döşemealtı’nda farklı yörük gruplarının yerleşmiş olduğu görülür. Döşemealtı’nda görülen kirkitli dokumalardaki desen çeşitliliğinin nedeni her aşiretin dokumalarında kendine özgü nakışı, rengi ve desen düzeninin olmasıdır. Aşiretler ve desenleri farklı olsa da göçebe yaşamında gerekli olan dokuma eşyalar tüm aşiretlerde ortaktır. Desen, renk ve işçilik bakımından gösterişli olan dokumalar gelin çeyizi olarak dokunur. Bu dokumalar hem kullanımda en uygun biçim ve ebadta, hem de kullanıldıkları mekanda güzel dekor elemanlarıdır. Hiç bir dokuma gereksiz değildir. Eskiden kızlar eğirme ve dokumayı öğrenmek, çeyizlerini kendileri yapmak zorundadır. Beceriksiz ve çeyiz yapmayan kadınlara “Elini sokacak bir çuvalın mı vardı, sen de kadın mısın?” denirmiş. Kendilerini savunmak isteyen gelinler de “ Kırmızı etekli zili, yeşil etekli halı ile gelin oldum, Ne kusurum vardı” derlermiş. Dokuma yapılmalı ama çok ince iplikler eğirilip, çok ince kilimler olmalıymış ki, yedi kilim bir dağarcığa sığmalıymış. Bu kilimler iki kanat dokunup dikilirmiş ve büyüklükleri de 6-7 metrekareyi bulurmuş.[11] Dokudukları çeyizler en başta; Alaçuval (Foto 5-6.), gireniz çuvalı[12] (Foto 7.), at heybesi (Foto 8.), tohum heybesi (Foto 9.), torbalar (kaşık torbası tuz torbası, saman torbası vb.), zili (Foto 10.), çarpı kilim[13] (Foto 11, 12, 13, 14, 15, 16.), bozluk (Atlıhan 2001: 119-123), bozluk[14] (Foto 17), sofra (ekmek mendili) (Foto 18.), beşik örtüsü (Foto 19.), seccade (Foto 20-21.), yastık, çul, cami kilimi yani ölümlük kilim (Foto 13)[15] , Girit kilimi (Foto 22.) giysilik kumaşlar, ehram ve çok çeşitli kolanlar dokunurmuş. (Foto 23.) Bunlara ek olarak son 100 yıldan bu yana Aşağıoba köyünde başlamış olan halı dokumacılığının Kovanlık köyüne ve oradan da diğer köylere yayılmış olduğu belirtilmiştir. (Bkz. Metnin sonunda araştırma yapılan köyler ve köylerdeki hane ve halı tezgahı sayıları verilmiştir). Halı dokunan köylerdeki evlerde ve camilerde çok büyük boyutta olmasa da küçük oda halıları ve seccadeler görülmektedir. (Foto 24, 25.) Bu metin kapsamında Döşemealtı’nda görülen dokumaların hepsinin resmi verilemedi. Sadece bu dokuma çeşitlerine örnek olarak birkaç resim verilebildi. Bu kadar çok dokuma çeşidi bize neredeyse tüm ev eşyalarının dokunarak yapılmış olduğunu göstermektedir.
Döşemealtı kirkitli dokumalarında her aşiretlerin kendine özgü nakış, desen düzeni ve renklerinin yer aldığı yukarıda belirtildi. Özellikle alaçuvalların ve heybelerin desenleri aşiretlerin kimliğini veya kimlerle ilişkide olduğunu belirler (Atlıhan 1990: 56 -. 61), (Doris 1991). Döşemealtı dokumalarında nakışlar geometriktir. Geometrik nakışların yanında, bazen yaprak, çiçek, ağaç gibi nakışlar da sadeleştirilerek sayılabilecek duruma getirilmişlerdir. Anadolu’nun diğer bölgelerinde de olduğu gibi nakışlar bir harf gibi ezberlenir, dokunurken konacağı yere yerleştirilir. Çünkü nakışı oluşturan çizgilerin hareketleri sayılıdır. Nakışlar öyle oluşturulmuştur ki biraz büyütüp, küçültebilirsiniz, birkaç çizgiyi çıkarabilirsiniz ama görünümde çok bir değişiklik olmaz. Yaprak gene yaprak, çiçek gene çiçektir. Dokumalara ve nakışlara isimler verilmiştir. İsmi söylenen dokuma veya nakışın şekli dokuyanlar tarafından bilinir. Bu isimler onların çevrelerinde bulunan, bildikleri nesnelerden verilmiştir. Bunlardan çuval nakışlarının isimlerinden bazıları; çakmak, eli belinde, çapraz, karga burnu, dana gözü, çatmalı göz, pıtırak, pıtıraklı koç boynuzu, it izi, cıynak, deve boynu, ayak, hatap başı[16], Teslime nakış, ala çuval nakışı, nacak, kertme, koç boynuzu, taraklı su dur.
Farda[17] kilimlerdeki bazı nakışlara ise; koç boynuzu, çengelli kurbağa, yay tokmağı, yıldız, kurbağalı, dorum izi, kıvrım, eyer kaşı, göbek gibi isimler verilmiştir. Dokumaların nakışlarından başka kendilerine de isimler verilir. Bu isimler; en belirgin desene, rengine, geldiği yöreye, aşirete, getiren kişiye ve kullanıldığı yere göre verilir. Bunlardan bazılarını; Kızıl çuval, varsak çuvalı, Gireniz çuvalı, çarpı kilimi[18], bukalı kilim, parmaklı farda, Tefenni kilimi, göbekli farda, karalı sili, uslu sili olarak sayabiliriz. Halılardaki bazı nakış isimlerini de; halelli[19], akrepli, mihraplı, göbek top[20], koca su, yastık top, tek camili, çift camili, dallı, bişşekli, tutmaç su, dolaşık top, şıngurak, mersin yaprağı, yıldız top, göbek top, koyun hapı, nazarlık, yengeç (engeç), karnıyarık, develi su, bulanık su, arap olarak sayabiliriz.
Döşemealtı kirkitli dokumalarında malzeme olarak el eğirmesi yün iplik kullanılmıştır. Halılarda Türk ilme (düğüm) tekniği ve geleneksel yöntemler uygulanmaktadır. Havsız dokumalarda uyguladıkları tekniklere diğer yörelerden farklı olarak yöresel isimler verildiği görülmektedir. Örneğin takviye atkı ile desenlenmiş dokumaların tekniklerine (zili, cicim, sumak vb.) çelme denir. Bu bölgede cicim ve sumak gibi dokuma tekniği sözcükleri bilinmez. Kirman ve kirkit orada da bilinir. Bununla birlikte eğirmede kullanılan ve başka yerde iğ denilen alete orada engerek, katlanmış iki ipliği bükmeye yarayan alete de bükme engereği denir.
Araştırma yapılan 1987 yılında evlerde bulunan ve resmi çekilen bir çok dokumada sentetik boyalar kullanılmış olduğu görüldü. Bazı köylerde doğal boya ile boyama bilenler bulunmaktaydı. Özellikle kendi çeyizlerine dokudukları halılarda hem doğal boya, hem de elde eğirilmiş, onların deyimi ile kirman ipi kullanılmaktadır. Satılacak olan halılarda makine ipi ve sentetik boya kullanılmaktaydı. Bazı evlerin balkonlarına ve damlarına sentetik boyalı halıların güneşe serilip, soldurulmaya çalışıldığına da şahit oldum (R. 25) . Çünkü tüccar böyle istiyordu. Halı tüccarları Ekşili köyü yakınındaki tarlalara sentetik boyalı birçok halıyı renklerini soldurmak için sermişti. Hem renkler solacak hem de halılar eskimiş görünümü alacaktı. Araştırma yapılan zaman Mayıs ortasından Haziran ortası arasındaydı ve bu halılar Temmuz sonuna kadar tarlada kalacaklardı. Bu tür yanıltıcı uygulamalar, Türk halıcığına zarar vermiş, hem geleneğin, hem de halı pazarının bozulmasına yol açmıştır.
4. Sonuç
Döşemealtı’nda şimdi toprağa yerleşen yörükler dağların kuzeyden çevirdiği yarım daireyi andıran ortalama 300 m yükseklikte düz arazi üzerinde çifçilik yapmaktadırlar. Eskiden hayvanlarını otlattıkları meraları şimdi tarla olarak sürüp ekip biçtikleri için sürü otlatacak yer de çok azalmıştır. Ama her köyde birkaç koyun sürüsü sahibi aile bulunmaktadır. Ektikleri başlıca buğday, arpa, susam, fıstık, az miktarda pamuk ve az miktarda zeytindir. Bazı köylerde orman işçiliğine, pamuk işçiliğine gidenler vardır (şimdi bunlar sebze seralarında çalışmaktadır). Buna rağmen bazı aylar işleri yoktur. Birkaç çeyiz kilimi dokuyanlar dışında artık kilim dokunmamaktadır. Şimdi orta yaşlılar ve gençler havsız dokumaların tekniklerini bilmiyorlar, öğrenmeyi de gereksiz buluyorlar. Genç kuşaklar zaten Yörük olarak tanınmak istemedikleri için dokumadan, giyime, sünnet, nişan, düğün törenlerine kadar eskiye ait ne varsa hepsini ortadan kaldırmişlar. Eskiye ait bir hatıra eşyayı bile saklamak istemiyorlar. Evlerini şehir evlerinin mimarisine benzer olarak yapıyorlar ve yaşantılarını da şehirlilere benzetmeye çalışıyorlar. Bu tür davranış örneklerine Anadolu’nun birçok köy ve kasabasında da görüyoruz. Bunun yanında Yukarıda da belirtildiği gibi Döşemealtı köylerinin çoğunluğunda evlerde halı dokunmaktadır. Hatta 1987 yılında Kovanlık köyünde bir halı dokuma kooperatifi de vardı. Dokunan halıları Isparta Sümerbank’a götürüyorlardı. Sümerbank onlara boyalı yün ipi de vermekteydi. O zamanlar halılar için daha iyi pazar olsa daha çok dokuyacaklarını belirtmişlerdi.
Yerleşik yaşama geçmiş olan Yörükler arasında desen etkileşimlerinin olduğu görülmektedir. Bu desen etkileşimini ve desen çeşitliliğini Anadolu’nun başka bölgelerinde de görmekteyiz. Bazen bir kilimin hangi bölgeye ait olduğunu belirlerken kafamız karışmaktır. Çünkü bir bölgeye yerleşenlerin dokudukları kilimlerde ortak desen ve nakışlar vardır. Yukarıda da belirtildiği gibi Döşemealtı’na yerleşen Yörüklerin bazıları Anadolu’nun farklı bölgelerinden gelmişler ve dokumalarındaki teknik ve deseni de beraberlerinde getirmişlerdir. Buarada halı dışındaki havsız kirkitli dokumalar kullanımdan kalkmış olsalar da onlar hakkında bilgi toplamış bulunuyoruz. Bu çalışmanın konuya ilgi duyan araştırmacılara ve gelecekte kimliğini araştırmak isteyen Döşemaltı gençlerine yararlı olmasını diler, araştırmam sırasında bana her türlü yardımı esirgemeyen yöre halkına ve mülki amirlere sonsuz teşekkür ederim. Onların desteği olmadan bu araştırma yapılamazdı.
Kaynaklar
Yayınlar
Atlıhan, Şerife (1993), “Fethiye Deve Kilimler”, Sanat Dergisi, Kültür Bakanlığı yay. S. 3, Ankara Kasım, s. 104-. 112.
Atlıhan, Şerife (1999), “Ayvacık Bölgesi’nde Alaçuvallar”, Kültür ve Sanat Dergisi, Türkiye İş Bankası yayını, S. 5. Ankara, s. 56-61,
Atlıhan, Şerife (2001), “Flat Woven Camel Covers in Anatolia”, Edited by Murray L. Eiland, Jr. And Robert Pinner, Oriental Carpet and Textile Studies, Volume VI, Papers from the ICOC Conference Milan 1999, Published by the ICOC Danville, California. s. 119 -. 123.
Balpınar, Belkıs (1982), Kilim-zili-Cicim-Sumak Düz Dokuma Yaygıları, Eren Yayıncılık
Bieber, Manfred - Pinkward, Doris - Steiner, Elisabeth Heybe, Traditionelle Doppeltaschen aus Anatrolien, Pazyryk Geselschaft, e.V. Heuchelheimerstrasse 39, 61350 Bad Homborg, Heidelberg, Germany, ISBN 3-00-014756-x
Denny, Walter, with contibution by Sumru Belker Krody (2002), The Classical Tradition in Anatolian Carpets, The Textile Museum, Washington DC in assocication with Scala, Exhibition September 13, 2002-Fevruary 16, 2003. First published by Scala Publishers Ltd. London.
Pinkward, Doris - Steiner, Elisabeth (1991), Bergama Çuvalları Die Schmücksaecke der Yürüken Nordwestanatoliens, Wesel, Germany,
Seyirci, Musa (1996), “Antalya Yörükleri”, Kültür ve Sanat, Türkiye İş Bankası yayını, S. 29, s. 49-51.
Kaynak Kişiler
Akkaşoğlu, Mustafa (1987), Döşemealtı- Karamanlı Köyünden, 1987 yılında 67 yaşında.
Arslan, Mustafa (1987), 1987’de Çalkaya Belediye başkanı, 1987 yılında 61 yaşında.
Atılgan, Halil (1987), Döşemealtı- Başköy’den, 1987 yılında 56 yaşında.
Kara, Ömer (1987), Döşemealtı –Yağca Köyünden, 1987 yılında 61 yaşında.
Karakaya, Durmuş (1987), Döşemealtı –Yağca Köyünden, 1987 yılında 61 yaşında.
Özkaya, Ali (1987), Döşemealtı –Yağca Köyünden, 1987 yılında 68 yaşında.