1. Giriş
Bir toplumun sosyal, kültürel, ekonomik yapısı, gelenekleri, görenekleri, nasıl bir coğrafyada yaşadıklarını en iyi el sanatları ürünleri yansıtmaktadır. İnsanın ince zevkini yansıttığı sanat eserlerinden anlaşılacağı gibi Anadolu geçmişte birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, birçok kültürün izlerini günümüze taşımıştır. Bu birikim içerisinde el sanatları ürünleri büyük bir zenginlik oluşturmuş, Türk kültürü içerisinde göz ardı edilemeyecek bir öneme sahip olmuştur.
Geleneksel el sanatları denilince ilk akla gelen dokumalardır. Türk kadını yaptığı dokumalara kendine özgü ince zevkini ve duygularını katmıştır. Beslediği koyunundan kırktığı yünü eğirip dokuma ipini yapmıştır. Tabii yünü çevresinden topladığı doğal boyalarla, alışkanlık ve becerisi ile birleştirerek renklendirmiştir. Değişik tekniklerle ve çeşitli motiflerle dokumasını oluşturmuştur. Motiflere de anlam katıp söyleyemediği sevgisini, isteğini ve gücünü dile getirmiştir. Bazen de kendisini ve ailesini bir motifin koruduğunu veya evine bereket getirdiğini düşünmüştür. Hayatın ince iplere yansımasıyla oluşturulan dokumalar insanoğlunun; giysisi, ev eşyası ve hatta evi ( çadırı) olmuştur.
Araştırma alanı olarak seçilen Manavgat; tarihi çok eskilere dayanan birçok tarihi eserin bulunduğu Antalya iline bağlı modern bir turizm ilçesidir.
“Manavgat hicri 1329, miladi 1913 yılında ilçe olmuştur. Manavgat’ın kuruluş tarihinde kesin bir kayıta rastlanmamakla beraber köklü yerleşme merkezi oluşu 150- 200 (200- 250) yıl öncesine rastlamaktadır. M. S. 400- 500 yılları arasında bir konaklama ve göçme şeklinde geçici yerleşmelere sahne olduğu söylenmektedir. Milattan öncesinden, yakın zamana kadar şimdiki ilçe civarında kayıklar ve gemilerin çay üzerinde bulunduğu, iki yaka arasında yük ve insan nakli yapıldığı belgelerde rastlanmaktadır[1] .”
“Anadolu Selçuklu Döneminde:
Manavgat çevresinde hızla gelişen Oğuz boylarının yerleşme hareketi Selçuklu Türklerinin fetihlerde genişleyerek ve orantılı büyüyerek yayıldı. 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’ya Türk akınları başladı. Yöremize pek çok Türkmen (Yörük) beyleri aşiretler geldi. Senir, Salur, Saraçlılar, Karavcalılar; Sülekler, Çolaklılar, İdrisliler, Fettahlılar, Honamlılar, Bozahmetliler, Perakentliler, Kahyalılar, Çoşlular, Solaklılar vs. başlıcalarıdır. Bunların bölgeye devlet tarafından sistemli bir şekilde yerleştirilmeleri Selçuklu Devleti zamanında başladı. Beylikler döneminde, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde devam etti.
Günümüzde ilçede yaşayan halk için “Manav” ve “Yörük” sözcükleri kullanılır. Yöre halkı bu kelimelerin gerçek anlamını yanlış, eksik ve gerçek olmayan cümlelerle ifade etmektedir. Çok kısa söylemek gerekirse Manav, Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde; Yörük ise Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde göçebecilikten yerleşik hayata geçenlere denir[2] .”
Yaşamını göçebe olarak geçiren bu insanlar hayvancılıkla uğraşmışlardır. Yaşam biçimi gereği ve hammadde imkânının fazla olması nedeni ile dokumacılık yaygın olarak yapılmıştır. Manavgat merkez ve köylerinde teknik, desen ve renk bakımından oldukça zengin bir örnek teşkil eden düz dokumalar Yörükler için önemli bir yere sahip olmuştur. Yaşam biçimi gereği sürekli göç yapan bu insanlar eşyalarını da yanında taşıma gereği duymuşlardır. Taşıması kolay olan bu dokumaları hem eşya olarak hem de eşyalarını taşımada kullanmışlardır. Çadırının dokuması, yerin sergisi; eşyalarını taşıyıp sakladığı çuvallar, çadırı bölmelere ayırıp yastığı olmuştur.
2. Manavgat ve Köylerinde Uygulanan Dokuma Teknikleri
Düz dokuma yaygılar; kilim, cicim, zili, sumak teknikleri olarak sınıflandırılmaktadır[3] . Yörede ilikli kilim, iliksiz kilim, cicim ve zili tekniğinde dokunmuş örnekler görülmektedir.
İlikli Kilim: Kilim tekniği dokunurken çözgü ipliklerinin arasından geçen atkı iplikleri belirli motif aralarında gidip dönerken en son çift çözgüye dolanarak geri döndüklerinden iki ayrı renkteki atkı ipliklerinin karşılaştığı dikey çizgilerden birer ilik meydana gelir. Bu tür kilimlere ‘’ilikli kilim’’ denir[4] . İlikli kilimler ıstarda dokunmaktadır (Foto 1). Yörede çok sık uygulanan bir tekniktir. Kilimlerde, yolluklarda, namazlıklarda, paspaslarda oldukça fazla görülmektedir. Bu teknik uygulanırken iliklerin oldukça kısa tutulmasına dikkat edilmiştir. Motifler çoğunlukla köşeli basamaklar oluşturarak, enine, çapraz ve kesik çizgilerden oluşmaktadır.
İliksiz Kilim: İliksiz kilimler Manavgat’ta kumaş dokumada faydalanılan, ‘’çulha, çulfa’’ adı verilen iki pedallı tezgâhlarda dokunmuştur. Bu dokumalara battaniye (ihram) adı verilmektedir. Bu dokumalarda ilik yoktur. Desenli olanına pek rastlanmaz, farklı renkler kullanılarak çıbıklar oluşturulur. Battaniye (ihram), çul (kara çul), sofra (sofra örtüsü), iteği, namazla (namazlık), yolluk, heybe iliksiz kilim tekniğinde dokunan örneklerdir (Foto 2).
Cicim: Yüzü ve tersi ayrı görüntü veren, atkı ve çözgü ipliği dışında yüzeyde süsleme yapmak amacıyla ya bir ya da birden fazla sayıda desen ipliği kullanarak dikey tezgâhlarda yapılan dokumalardır. Yüzeyde motiflerin işleme gibi kabarık görünüş arz ettiği tersten dokunan cicimlerde, atkı üzerinden belli sayıyla atlamalarla geçirilerek yüzeye yerleştirilen iplik gruplarıyla süslemeler yapılmaktadır[5] .
Cicim tekniğinde motifler yüzde kabarık bir görünüş arz eder ve örnek tersten dokunur. Dokuma bittikten sonra arkada kalan kısım yüzü oluşturur[6] .
Teknik olarak dokuması zor olmasına rağmen geçmişte yörede çok yaygın olarak dokunmuştur. Düz bezayağı veya atkı yüzlü dokuma zeminler üzerine ince çizgiler halinde sarma işleme tekniğini andıran bir görünüşe sahiptir. Alaçuvallarda, kireniz çuvallarda, namazlıklarda, heybelerde sıkça rastlanan bir tekniktir (Foto 3).
Zili: Zili aynı cicim gibi dokunur. Cicimden farkı, yüzeyin hiç boş yer bırakılmadan motiflerle doldurulmasıdır. Zilinin yüzeyden görünüşü arkaya doğru ilmekle tutturulmuş yün sıraları şeklindedir[7] . Desen ipliğinin çözgü ipliklerini üç üstten, bir alttan motiflerin içini ve dışını tamamen doldurduğu tekniktir. Bütün desen iplikleri desen alanı içinde boylu boyunca üç üstten bir alttan ilerler. Daha sonra atkı atılır. Bu desen ipliği üst sıraya dikey olarak çıkar ve ortaya atılan iplik üste çıkan desen ipliğinin çözülmesini önler. Dokuması zor bir tekniktir. Yörede alaçuvallarda ve heybelerde sıkça görülmektedir (Foto 4).
3. Manavgat ve Köylerindeki Dokumaların Kullanım Alanları
Kilim (Çul): Yörede kilim olarak adlandırıldığı gibi genellikle ‘’çul’’ adı da verilen yer sergilerine sıkça rastlanmaktadır. Kilimler genellikle; ilikli kilim, ilksiz kilim, cicim (aralarında cicim sular şeklinde) tekniklerinde görülmektedir (Foto: 5). Özellikle ilikli kilim tekniğinde dokunmuş örneklere çok rastlanmaktadır. Bu kilimlerde göbek oluşturulup bir veya birden çok tekrarlandığı görülür. Motiflerin serpme veya belirli bir düzende yerleştirildiği, birbirine bağlantı yapan motiflerin yüzeyi kapladığı örneklere rastlanmaktadır. İlikli kilimlerde; akrep, bukağı (turunç alası), yıldız (ıldız), elibelinde (eliböğründe), çengel (çapraz), su yolu (akıtma, sığır sidiği, dikme, deve hörgücü), tarak, andız alası, kıyma ala, parmak (barmak), el, tarak (darak), motiflerinin uygulandığı görülmektedir. Desensiz atkı yüzlü dokumaların arasına cicim tekniği uygulanan kilimlerde ise; çıbık çıbık dokunan kilimlerin aralarına; çengel (çapraz), pıtrak (putırak, bıtırak, butırak), su yolu, bereket çengeli, bereket, göz motifleri sıkça görülmektedir. İlikli kilimlerde çözgü olarak keçi kılı, atkı olarak koyun yünü sıkça kullanılmıştır. Bazı kilimlerde ‘’kıllı kırık’’ adı verilen keçi kılı ve pamuk bükülerek oluşturulan ipler çözgü olarak tercih edilmiştir (Foto 6). Yakın zamanlarda dokunan kilimlerin çözgüleri ise genellikle pamuk ipliğidir.
Kara Çul: Yer yaygısı olarak kullanılan bir dokumadır. Çözgüsü ve atkısı keçi kılı olan dokumanın bezemesi yoktur. Seyrek bir dokuya sahiptir. Bezayağı tekniğinde dokunan kara çul evlerde, eskiden çadırda, çardakta yer sergisi olarak kullanılmıştır.
Eskiden kurulan Yörük çadırlarında da bu dokuma kullanılmıştır. Toplam yedi adet ( 150 cm. ile 160 cm. genişliğinde, 220 cm. ile 230 cm. uzunluğunda) dokumanın uzun kenarları birleştirilerek çadırın yüzeyi oluşturulmaktadır.
Ala Çuval: Eskiden evlenmeden önce dokuduğu çuvallar ve dokumalar genç kızın hünerini göstermekteydi. Genç kızların çeyizlerinde alaçuvallar başköşede bulunup, gelin çuvalı adı verilmekteydi. Evlenirken çeyizini içine koyup götürdüğü alaçuvallar bundan sonraki yaşantısında büyük yer tutmaktaydı. Dolap gibi giysilerini yerleştirip korumada, yiyecek, kap kacak saklamada ve göç esnasında büyük bir öneme sahip olmuştur (Foto 7).
Yörükler yılın iki, üç ayını göç halinde geçirirler. 6 ay kışlıkta (bir kısım evlerde, bir kısım çadırlarda) üç ay yaylada ve 15-20 günde güzlekiya dedikleri yaylada havalar soğuduktan sonra kışlaktaki sıcakların biraz daha azalmasını bekledikleri ve yayladan daha düşük yükseklikte yurt tutarlar. Bu sürede giyecek, yiyecek, kap- kacak vb. her çeşit eşyalarını yanlarında bulundurmak zorundadırlar. Bu eşyalar oradan oraya taşınacağı gibi, korunacaktır da. Bu nedenle çeşitli Yörük dokumaları arasında ‘’çuvallar’’ önemli bir yer alır[8] .
Bezemeleri genellikle enine bordürler ve sularla yapılmıştır. Bordürlerde ve sularda genellikle elibelinde (eliböğründe), koçboynuzu, bukağı (turunç alası), göz (dört göz, tana gözü), pıtrak (pıtırak, bıtırak, putırak,butırak),bereket çengeli, çengel (çapraz), su yolu (sığır sidiği, akıtma), sıçan dişi, nacak ağzı motifleri kullanılmıştır.
Çuvallar içlerine konulan eşyanın cinsine göre isimler alırlar. Renk ve yanışları da (motifleri, alaları) ona göre seçilir[9] . Alaçuvallar üzerinde desenin çok olması nedeni ile bu ismi almıştır. Desenlerde kırmızı rengin çok kullanılması halinde bu çuvallara ‘’kızıl alalı çuval’’ denilmektedir.
Alaçuvalların dokumaları genellikle cicim ve zili, arkası atkı yüzlü kilim tekniğinde dokunmuştur. Çuval kısmının dokunduktan sonra ağzını kapatmak için kilit kısmı dokunmaktadır. Ağız kısmının ön tarafında oluşturulan deliklerin (iliklerin) içinden arkadan gelen biritler geçirilmektedir. Biritler de birbirinin içinden sırayla geçirilerek kilitleme işlemi tamamlanmaktadır.
Alaçuval ve kireniz çuvalların taşınmasında kolaylık sağlamak amacı ile kenarlarına yörede ‘’sultan, dişli kolan’’ ve ‘’gön kolan’’ adı verilen kolan dokumaları yapılıp dikilmektedir.
Kireniz Çuval: Yörede kireniz çuval olarak adlandırılan bu dokumalar; tohum, buğday, şeker, mercimek, bulgur, vb. saklamada kullanılmaktadır. Hububat çuvalı olarak bilinmektedir (Foto 8).
Bezemesi alaçuvala göre daha sadedir. Yatay bordür, çıbık ve sularla desen verilmiştir. Bordür ve sular bir veya birden çok desenin tekrar edilmesiyle oluşturulmuştur. Sular; sığır sidiği, suyolu, bereket, bereket çaprazı, çengel, göz, muska (nuska) motifleri ile oluşturulmuştur. Bu suların kenarları; sıçandişi, keme dişi, nacak ağzı ile sınırlandırılmıştır.
Dokuma tekniği olarak bezayağı ve desen kısımları cicim tekniği uygulanmıştır.
Un Çuvalı: Çözgü ve atkısı tamamen koyun yününden hazırlanmıştır. Diğer çuvalların iplerinden daha ince ipler hazırlanıp daha sık dokulu çuvallar dokunmuştur. Bu çuvallar özellikle taşınma sırasında kullanılacağından sağlam dokunup kenarlarına kolanlarla sap yapılmıştır. Ön yüzüne pıtrak, çengel, bereket çaprazı, bereket, göz motifleri uygulanmıştır.
Kıl Çuval: Hayvan yemlerinin saklama ve taşınmasında kullanılan çuvallardır. Atkı ve çözgüsünde keçi kılından yapılan ipler kullanılmıştır. Atkı yüzlü kilim tekniğinde dokunmuştur. Bu çuvalların bezemesi yoktur. Genellikle tek ya da iki renk kullanılmıştır. Siyah ve gri renkler tercih edilmiştir. Sentetik çuvalların çıkması ile önemini kaybetmiştir.
Harar: Saman taşıyıp saklamakta kullanılmaktadır. Bezayağı tekniğinde, keçi kılından yapılan iplerle dokunmaktadır. Eskiden yaygın olarak dokunup kullanılan hararlar günümüzde yerini sentetik hararlara bırakmıştır.
Namazlık (Namazla): Namazlıklar yörede genç kızların çeyizlerinde en önemli yeri tutan dokumalardan biridir. İbadet esnasında kullanılacağından dokunmasına büyük özen gösterilmiştir. Yörük yaşantısındaki dokumalar birden çok yerde kullanılırken namazlalar sadece ibadet yaparken kullanılmaktadır. İlikli kilim, zili ve cicim tekniklerinde dokunmuş örnekleri görülmektedir. Bunlarda göbek oluşturulduğu görülür. Motiflerin serpme veya belirli bir düzende yerleştirildiği, birbirine bağlantı yapan motiflerin yüzeyi kapladığı örneklere rastlanmaktadır. İliki kilim tekniğinde dokunan örneklerinde; yıldız, elibelinde, tarak, su yolu, turunç alası, çapraz, yan ala, kurt ağzı, andız alası, kıyma ala, tarak motifleri kullanılmıştır. Cicim tekniğinde dokunan örneklerde; pıtrak, göz, nacak ağzı, sıçandişi, suyolu, sandıklı, çengel, bereket, bereket çaprazı motifleri kullanılmıştır (Foto 9, 10).
Yolluk: Örneklerine sıkça rastlanan yolluklar genellikle ilikli kilim, cicim ve çıbıklar şeklinde dokunmuştur (Foto 11, 12). Motifler kilimlerde ve namazlıklarda görüldüğü gibi yerleştirilir. İlikli kilim tekniğinde dokunan örneklerde; çengel, dikmeli susma, boğmalı susma, yıldız, elibelinde, koçboynuzu, sığır sidiği, tarak, turunç alası, göz, dört göz, küpe, andız alası motifleri görülmektedir. Cicim tekniğinde dokunan örneklerde bereket, bereket çaprazı, yıldız, saçbağı, sandıklı motifleri görülmektedir. Küçük boyutlu yolluklara da sıkça rastlanmaktadır.
Heybe: Yörede zili ve cicim tekniğinde dokunan heybeler görülmektedir (Foto 13). Bezemesi göbek ve serpme motiflerle oluşturulup sular ile çerçevelenen heybelerin yün ve kıl iplerle dokunan örnekleri görülmektedir. İki gözlü yapılan bu heybelerin içine yiyecek, giyecek ve taşınacak malzemelerin konulduğu bilnmektedir.
Battaniye (İhram): Bezayağı tekniğinde dokunan battaniyenin ipleri ince hazırlanmış koyun yünüdür. Genellikle iki ya da üç parça şeklinde dokunup sonradan birbirine eklenmiştir. Bezemesi cicim tekniğinde dokunan orta simetrik ya da düz simetrik tekrar eden yatay sularla oluşturulmaktadır. Çapraz, göz, pıtrak, dikme motiflerinin uygulandığı görülmektedir (Foto 14). Sanayi tipi battaniyelerin çıkması ile önemini kaybetmiştir.
Sofra (Sofra Örtüsü): Bezayağı tekniğinde koyun yününden hazırlanan iplerle dokunmaktadır. Bazılarında keçi kılından çözgü, bazılarında ise pamuk ipten çözgü ve atkıların kullanıldığı bilinmektedir. Bezemesi yatay ve dikey sularla çerçevelenerek, bölümlere ayrılıp, ortalarına motif yerleştirilerek oluşturulmaktadır. Dokumaların üzerinde bereket getirmesi amacı ile bereket, pıtrak, göz, çapraz motifleri kullanılmaktadır (Foto 15).
İteği: Üzerinde hamur yoğurulup, senidini koyarak ekmek yapmak için hazırlanan dokumalardır. Yoğurulan hamurun ve yapılan ekmeğin üzerini örtmede kullanıldığı bilinmektedir. Genellikle bezayağı tekniğinde ince hazırlanan iplerle dokunmuştur. Çözgü ve atkısı yündür. Kenarları sular ile bezenip ortada geometrik biçimlerin oluşturulduğu az bezemeli bir örtüdür. Yerleşik hayata geçiş, yemek kültüründeki değişiklik kullanım alanını ortadan kaldırmıştır. (Foto 16)
4. Sonuç
Manavgat merkez ve köylerinde yapılan araştırma sonucunda yörede yapılan dokumaların düzgün muhafaza edilmeyerek ve satılarak kaybolmaya yüz tuttuğu görülmüştür. Kalan örnekler de sahiplerine anneleri, babaları ya da büyükleri tarafından hediye edilerek ya da miras kalarak ulaşmıştır. Bazı örnekler ise satıcılar tarafından köylerden toplanıp pazarlanmak amacıyla derlenmiştir. Bu nedenle günümüze fazla örnek ulaşamamıştır.
Geçmişte evlenecek genç kızların çeyizinde dokumalar önemli bir yer tutmaktaydı. Bugün bu adet devam etmese de anne, baba ve büyüklerin hatırası olarak saklanan örnekleri günümüze ulaşmıştır.
Yörede yaşayan kaynak kişilerin belirttiğine göre evin içine, önüne ve çardağına kurulan ıstarlarda ve çulfalarda (çulhalarda) dokumalar yapılmıştır. Dokumalar evde, çadırda, göç esnasında kullanım amacına göre çok farklı boyutlarda, incelikte, renk ve teknikte hazırlanmıştır. Desen oluştururken komşusundan, akrabasından aldığı bir örnekten faydalanıp ekleme ve çıkarmalar yaparak ya da aynen deseni aktararak dokumasını yapmıştır. Yörede motiflerin anlamları hakkında yorum yapılmamaktadır.
Dokumalarda birbirinden güzel göz kamaştıran renkler kullanılmıştır. İpin yetmediği kısımlarda renk değişikliklerinin olduğu görülmektedir.
Satış amacı güdülmeden hazırlanan bu dokumalar ihtiyaç ve zevke göre hazırlanarak yöreye özgün, estetik, geleneksel el sanatı ürünleri arasında yerini almıştır.
Düz dokumaların çoğunda atkı ve desen ipliği olarak koyun yünü kullanılmıştır. Bazı dokumalarda çözgü ipi olarak da koyun yünü tercih edilmiştir. Keçi kılı en çok tercih edilen çözgü ipliğidir. Bazı dokumaların atkı ipliği de keçi kılından kullanılmıştır. Kıllı kırık adı verilen keçi kılı ve pamuk ipliğinin bükülmesi ile elde edilen iplik çözgü ipi olarak bazı dokumalarda tercih edilmiştir. Eski dokumaların bazılarında deve yününden yapılan iplerin de kullanıldığı bilinmektedir. Günümüze ulaşan örneklerine çok az rastlanmaktadır. Yakın tarihli örneklerin çözgülerinde pamuk ipliği kullanıldığı görülmektedir.
Özellikle ilikli kilim, iliksiz kilim, cicim ve zili tekniğinde dokunmuş örnekler görülmektedir.
Kilim (yer yaygısı), çul (çadırlarda ve yer yaygısı olarak), heybe, çuval (ala çuval, kireniz çuval, un çuvalı, vb.), harar, namazlık (namazla), yolluk, sofra altı (sofra), iteği (ekmek yapılırken senidin altına serilen sergi) dokumuşlardır.
Göçebe hayatın yaşanması neticesinde malzeme temininin kolay olması dokumanın bir alışkanlık olmasına sebep olmuştur. Birçok amaç için düz dokumalar hazırlanmıştır. Taşıma kolaylığı ve birçok işleve sahip olan düz dokumalar Yörüklerin yaşam tarzı ile tam bir uyum içindedir.
Yöre dokumaları ekonomik gelişim, yaşam şartlarının değişmesi ve hızlı tüketimin olumsuz etkilerinden kurtulamamıştır. Bunun sonucu olarak günümüze çok az örnek kalmıştır. Bugün dokuma yapılan köylerdeki yeni örneklerde eski kaliteye rastlanmamaktadır. 10- 15 yıl öncesine kadar düz dokumaların ıstarlarda dokunması sürdürülmüştür. Günümüzde ise nadir olarak bazı köylerde çeyizlik kilim dokunmaktadır.
Kaynaklar
Barışta, H. Örcün (1998), Türk El Sanatları, Ankara, T. C. Kültür Bakanlığı.
Deniz, Bekir (5- 10 Mayıs ’08), ‘’Gazipaşa (Antalya) Yöresi Kirkitli Dokumaları’’, G S E 1 Güzel Sanatlar Etkinlikleri, Antalya, s. 115.
Kademoğlu, Osman (1973), “Anamas Yaylalarında”, Türkiyemiz, Yıl: 4, S.10, İstanbul, s.27
Kırtı, Hasan (2003), Kuvay-ı Milliye’de Manavgat ve Antalya’nın İtalyanlar Tarafından İşgali, Manavgat.
Onuk, Taciser, Akpınarlı Feriha (1998), Şanlıurfa Karakeçili Kilimleri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, s. 18.
Pekin, Ersu (2002), ‘’Yörük Çuvalları’’, Türkeli, Ankara, s.72. Tunçdemir, Orhan (1973), Manavgat Tarih ve Turizm, Manavgat.